14 Ocak 2012 Cumartesi

Kop Kop

Evlerimizde gayet manuel olan hela alışkanlığımız, dışarıda bir mekana gidildiğinde otomatiğe döndüğünden sürekli debriyaj arıyoruz. İlk önce basmalı sıvı sabunla tanıştık. Sonra üflemeli kurutucular çıktı. Onlar candı, nal kadar düğme ile bastığında sıcak hava üflüyor ve mutlu yarınlara ilerliyorduk. Sonra bu uygulama musluklara sirayet etti. Lan nooluyor derken alışmaya başladık. Hoş şöyle bir handikapları vardı, bütçeden tasarruf amaçlı yapılan bu uygulamada zaman kısıtlaması vardı genelde. Tam el sabunlu çat su gidiyor. Tam kuruturken çat süre bitiyor. Bu masum ilerleme devamında sensörü getirdi, her şey bir anda değişmişti. Hayatımıza sansür haricinde bir de sensör girmişti. Çoğumuzun sensörle tanışması kapılardan sonra bununla olmuştur. Başta dahiyane görünen bu ilerleme bizi düşündürdü. Cafedeki lavobaya bakıp duruyorduk. Lan olum musluğun kolu yok lan, düğme de yok. Geçici bir aptallaşma sonrası suya kavuşma. Kurutucu, kağıt havluluk, sabunluk, lavabo derken ilerledi. Tasarruf bizi yönetmeye başlamıştı. Sensör ne derse oydu artık, elini çektiğin an herşey bitiyordu. Sonra o geldi: Harekete duyarlı ışık. Hareket etmeyene meme yoktu artık. Biliyorum senin başına da geldi bu. Tuvalette zıplayarak işlem yapamadığından gerekli işlemin ortasında söndü o ışık. Sonra el kol kaldırarak aydınlanma yaşamak istedin. Ama ne yazık ki sayın okuyucu orası umumi bir yer. Ve kapı açılır sensör kurbanı biri daha gelir. Ellerin havada ya da kıçın başın oynarken girmiştir içeri, aynısını belki az sonra kendi yaşayacaktır ama yine de hoş bir görüntü değildir.

Şimdi Artık sensörlü çöp kutuları dahi var. Gittiğim bir cafenin dar tuvaletinde gördüm. Musluk, sabun, kağıt havlu, ışık ve çöp kutusu sensörlüydü. Tek kişilik bir hela düşün, klozet ve lavabo yan yana. Sadece elimi soldan sağa çekmem ile sırasıyla sabun, musluk, kağıt havlu ve çöp tepki veriyor. Çıktığımda robot dansı yapmak istiyordum. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Sevgiler Saygılar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder