18 Ocak 2012 Çarşamba

Daha Daha...

İnsan oğlu çiğ süt emmiş gerçeği ve bizim buradaki yerimiz. Ya da ne kadar emdiğimiz. Her insan farklı sen, ben... başkası. Ortak fizyolojiler ancak farklı çalışan beyinler. Farklılığı yaratan nokta... Karakterler, birikimler, farkındalıklar hepsi o beyin dediğin şeyin farklılığından. Ama hepimizin ortak bir noktası da var... Fizyoloji. Sadece iki kol, iki bacak değil seninle beni benzer yapan. Hissettiklerin ve iç güdülerin. Daha güvenli bir yer, huzur, sevgi falan bunlar sende de bende de var. Hatta fazlası açgözlülük ya da daha uygunu bulalım daha fazlasını isteme. Sen, ben herkes ama herkes daha fazlasını ister. Egosu tatmin olsun ister. Daha büyük bir ev, daha lüks bir hayat daha iyi bir sevgili/eş, daha daha... Ancak bu farkındalığı da egon belirler. Herkes daha fazlasını ister. Kimi dile getirir ister ya da yapar, kimi halini kabullenmeye çalışır. Yaradılışımız böyledir. O yüzden de doğadan farklı ve diğer canlılardan daha ilerideyiz. Hep fazlasını isteriz. Günün güç dengesiyle bu para, kariyer, statü, çekicilik, kabul görme... yüzlerce kelime daha yazılabilir. "Ben, siz gibi değilim elimdekinin kıymetini bilirim ve yetinirim" belki de aklından geçirdiğin... Hayır... sen bunu bilmiyorsun, ben de bilmiyorum. Bunun için yapabileceğinde bir şey yok. Bu bizim hayatta kalma nedenimiz. Daha ileriye gitme, daha fazlasını istememiz. İşte bu yüzden insan düyadaki en başarılı adaptasyona ve yaşama becerisine sahip. Ve sen de biliyorsun, kendine itiraf edemiyorsun ama şu an yaşadığın noktada, sen de daha iyisinin olduğunu biliyorsun. Örnek mi? Peki. Yılbaşında bilet aldın, gittin belki de loto oynadın, fazla paran olsaydı neler yapacağını bile düşündün. Hatta belki de bunu her gün düşünüyorsun... İlişkine geçelim, aşıksın dahası da yok. Ama korkulanı itiraf edemedin hiç. Bir yerde daha iyisi var. Her zaman vardır. Daha güzeli, daha iyi huylusu falan filan. Sen kendini kandırdığın kadar aşıksın. Ve aşkının nedeni ise en yüksek çıtayı o koydu, başına gelenlerin en iyisiydi. Deneyimlerin ya da gördüklerin arasında en uygun adayı o belirledi... Beynin ve sen buna itaat ettiniz. Bir örnek daha verelim... İktisat insan toplumlarında kıt kaynakların yönetimi bilimidir, İktisat'a giriş dakika 1 gol 1, devamı ise söyledir: İnsan ihtiyaçları sonsuzdur. Senin bir sınırın yok ama bir hayatın vardır. Bu sadece maddi anlamdaki ihtiyaçların değildir.

Bir filmde vardı. "Hayatta 2 çeşit insan vardır." diyordu, "Konuşanlar ve yapanlar." Konuşanlar, güvende olmayı seçip yetinmeye çalışanlardır. Fazlasını isteme güdüleri depreştiğinde konuşur ya da çoğu bunu düşünür. Daha iyi bir hayatı mesela. Bir de yapanlar vardır. Bu güdü sen ben gibi onlarda da vardır. Ama onlar yapanlardır. Senin düşündüğünü yapanlar. Hayata karşı risk alanlar. Onların yaptıkları bizi buralara getirendir. Onlar tarihi değiştirendir. Onlar ile aranda fark yok. Onlar senden daha akıllı, daha becerikli yada daha kaşı gözü düzgün değil. Onlar denediler. Ve bir kısmı başardı. İşte sana "ne adamlar ne paralar kazanıyorun ya da Kıza/adama bak, tipe bak" şaşkınlıklarının cevapları... Fazlasını yapmaya kalkmak, baktığında belki mutluluk demek değildir. Büyük ihtimalle de öyledir. Ve birşey yapmaya kalktığında da hayallerin, isteklerin gerçekleşmeyecek. Ama küçük de olsa olma ihtimali var, bu ihtimal hayatını değiştirebilir.

Gaza gelip ayağa kalkma, kalkmazsın gerçi. Doğru olanı sen seç. Benim kelamım bunu yap diye değil. Sadece ufka baktığında Dünyanın sonunun orası olmadığını anlamanı istiyorum.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Kop Kop

Evlerimizde gayet manuel olan hela alışkanlığımız, dışarıda bir mekana gidildiğinde otomatiğe döndüğünden sürekli debriyaj arıyoruz. İlk önce basmalı sıvı sabunla tanıştık. Sonra üflemeli kurutucular çıktı. Onlar candı, nal kadar düğme ile bastığında sıcak hava üflüyor ve mutlu yarınlara ilerliyorduk. Sonra bu uygulama musluklara sirayet etti. Lan nooluyor derken alışmaya başladık. Hoş şöyle bir handikapları vardı, bütçeden tasarruf amaçlı yapılan bu uygulamada zaman kısıtlaması vardı genelde. Tam el sabunlu çat su gidiyor. Tam kuruturken çat süre bitiyor. Bu masum ilerleme devamında sensörü getirdi, her şey bir anda değişmişti. Hayatımıza sansür haricinde bir de sensör girmişti. Çoğumuzun sensörle tanışması kapılardan sonra bununla olmuştur. Başta dahiyane görünen bu ilerleme bizi düşündürdü. Cafedeki lavobaya bakıp duruyorduk. Lan olum musluğun kolu yok lan, düğme de yok. Geçici bir aptallaşma sonrası suya kavuşma. Kurutucu, kağıt havluluk, sabunluk, lavabo derken ilerledi. Tasarruf bizi yönetmeye başlamıştı. Sensör ne derse oydu artık, elini çektiğin an herşey bitiyordu. Sonra o geldi: Harekete duyarlı ışık. Hareket etmeyene meme yoktu artık. Biliyorum senin başına da geldi bu. Tuvalette zıplayarak işlem yapamadığından gerekli işlemin ortasında söndü o ışık. Sonra el kol kaldırarak aydınlanma yaşamak istedin. Ama ne yazık ki sayın okuyucu orası umumi bir yer. Ve kapı açılır sensör kurbanı biri daha gelir. Ellerin havada ya da kıçın başın oynarken girmiştir içeri, aynısını belki az sonra kendi yaşayacaktır ama yine de hoş bir görüntü değildir.

Şimdi Artık sensörlü çöp kutuları dahi var. Gittiğim bir cafenin dar tuvaletinde gördüm. Musluk, sabun, kağıt havlu, ışık ve çöp kutusu sensörlüydü. Tek kişilik bir hela düşün, klozet ve lavabo yan yana. Sadece elimi soldan sağa çekmem ile sırasıyla sabun, musluk, kağıt havlu ve çöp tepki veriyor. Çıktığımda robot dansı yapmak istiyordum. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Sevgiler Saygılar...


7 Ocak 2012 Cumartesi

3 kuruşa 5 köfte


İnsanoğlu ve kolaya kaçma hastalığı. Sen ben en iyisiyiz, hepimizin derdi en büyük, her şeyin en iyisi bize layık. "Aynada kendimi görmeliyim ah ben cinayet sebebiyim" egosu. En özgüvensiz insan bile "Ye ulan Hıdır bulup bulacağın budur" u yakıştırmaz. Buraya dikkatinizi celbetmek isterim. Sorum sana sayın okuyucu, fonda "peki peki anladık" çaladursun, ne kadarı gerçek şu an aynaya baktığında. Evet egolarımız ve hayallerimiz bizi farklı kılan. Götünüzün yerini bilin değil deyişim. "Armut piş ağzıma düş" demek isteyişim. Hayatın her yerinde hayallerinin ucunda bile değilsin, herkes gibi. Hayallerini gerçekleştirmek ister misin? Ki bu sorunun genel yanıtı "evet" olacak. Şu an kendin cevapladığın gibi. Peki sayın okuyucu bugün hayallerin için ne yaptın, ya da dün, geçen sene, 10 sene önce. Tamam gaz yok, yarın kalkıp hayallerinin peşinde koşma. Koşmazsın da, ben de koşmam. Bu bir kişisel gelişim yazısı değil. Okuduğunda bambaşka bir adam olmayacaksın. Farkındalık dileğim.

Şimdi hayatı bölelim sınıflayalım kabadan mesela.

1-İş/okul hayatın... Her şey küçükken hayalini kurduğun okula gidememenle başladı. Bugüne kadar kimse astronot olamadı mesela. Ama iyi bölüm lan telkinlerinle para mara kazanırızla okundun senelerce, okuyan da vardır hala hatta... Nooldun mühendis, mimar falan. Mezun oldun, iş beğenmedin. Zaman geçti, çalışalım lan diye bir yere girdin, iyi güzel. Biraz para gördün, neşen de geldi. Belki biraz kenara attın, hatta ufak bir araba bile aldın belki de. İyisin kredin var, kredi kartın ödüyorsun paşa paşa. Sonra...dönüyorum senin için paragraf başına sayın okuyucu, neredesin şu anda, olduk mu astronot?

2-Aşk hayatın... Sen ilk kez lisede aşık oldun deli gibi, herkes gibi silleni de yedin güzelinden. Sonra ilişkiler yaşadın, belki de fazlaca. Ne bir daha mı aşık oldun. O da olur. Belki de peşinde ziyan oldun. Bir de oradan bir sille. Hey mis gibisin işte. Arkadaşlara sordun birilerini ayarlasın diye yaş Kemalle birlikteydi. E evlen bari sayın okuyucu bu saatten sonra kim uğraşacak değil mi? Aşk meşk falan. Oysa seni ne doktorlar ne mühendisler istedi. Hatta sana yakışan Angelina Jolie/Brad Pitt falandı. Allah'tan evlendiler de beklemedin boşuna. Yine paragraf başına döndürme sayın okuyucu. Nasıl durumlar?

3-Sağlık hayatı...pek bir rahatsızlığın yok ama boğazdan biraz kesmen gerek galiba. Spora havuza falan yazılacaksın hatta. Lazım tabii ev yapım baklavalar karnında. Aslında yediklerine de dikkat ediyorsun ama neden oldu böyle sayın okuyucu.


Sen bu hallere düşecek adam mıydın sayın okuyucu. Ama büyük ihtimalle bunların çoğu sende yok zaten salla. Sevgiler Saygılar.