28 Şubat 2012 Salı

A_____B

Ağızdan çıkanla bitmiyor iş ya da yazdıklarınla. Kelime haznenin genişliği ve anlatabildiğin kadar kelamın. Çoğunlukla yazılanlar söylenenler yetmiyor. Bir şeyler bir yerde duruyor. Kendine mi sakladın yoksa dilin söylemeye mi varmıyor. Bazen o kadar kolay ki anlatmak istediğin. Ama birileri bunu anlamıyor. Bazen iki hece ya da iki kelime her şeyi anlatmaya yetiyor. Ya da sana öyle geliyor. Edebiyat galiba bunun için var. Allah aşkına biri söylesin yazar burada ne demek istiyor. Paragrafta anlatılan yazarsın ne yazık ki yazar da ne demek istediğini bilmiyor.

Net, duru,kesin... değil hiçbir zaman bildiğin hayat matematik sorusu mu? Aradığım cevap A şehrinden B şehrine kaçla gittiğim mi? Ne cevaplar doğru ne sorular... Bu işin doğrusu yanlışı yok. Demem o ki anlatacak çok şey var, sorulacak çok soru... Sonuç bilmem kaç cevapsız çağrı...

Bazen doğru da yanlış da yok. İki ucu çoklu denklem. Olan oluyor, kalan sağlar da bizim. İşte bugün ben de diyeceğimi kelimelere dökemedim. Genelde kelimeler paragraf sonu olarak çıkıyor zaten ağzımdan. Söylenen cümlenin arkası giriş gelişme ile dolu. Benim problemim ne A şehri ne de B. Galiba olan, arada kalan yolda. Ben gidiyorum sen gibi o yolda, insanlara başka benler anlatıyorum sen gibi herkes gibi. Anlaşılmak istiyorum. Konuşuyorum, konuşuyorum, konuşuyorum ağzımı açmadan. Hani filmler vardır. Yönetmen seyirciye bırakmış sonu, varsın o yorumlasın. Zaten bunu sürekli yapıyoruz. Net cevapların bile geçerliliğini sorguluyoruz. Çünkü biz kendimizi biliyoruz. Anlatılmak istenenle yazarın söylediği farklı bunu biliyoruz, bilmemezliğe gelerek hala başka benler anlatıyoruz. Ben mi bileyim yazar ne demek istedi. Kendi bilmiyor ki ben ne bileyim. Anlamak için ancak cümle içinde kullanıyorum. "Ben anlatım gördüm."

Yazar burada ne demek istediğini galiba bilmiyor, sevgiler saygılar...

25 Şubat 2012 Cumartesi

Where is my mind

"Beni hayatımın çok garip bir zamanında tanıdın" Fight Club'dan bir replik (hani son sahnede binalar ve yıkılır arkada "where is my mind" eşlik eder). İçinde olduğunda bilmediğimiz yaşamlar... Sürekli abuk subuk şeyler yapıp takdir bekleriz. Sonrasında ne yaptım ben deriz. Akıl baştan gitmiştir. Delilik belki aradığımız tabir. Belki gerçekten böyle her şey. Hayat akar, biz arada savruluruz ve zaman neyi gerektiriyorsa onu yaşarız. Sürekli bir şeylerden sıkılırız. Yaşam tarzımızdan, işimizden, sosyal şartlardan (olmayan daha çekici). Birden düzenli bir hayat yaşamız gerektiğine, evlenmenin zamanının geldiğine, yaşın ilerlediğine, düzgün bir kariyere inanırız. Artık doğrunun bu olması gerektiğine. Hayatın o garip zamanında kendi deliliklerimizi yaşarız.

Belki yalnızsın, illa yalnız kaldık. Hatta öyle doğduk ve öyle de öleceğiz. Ama iki cinsiyet yaradılışımızın sebebi, bir şeyler eksik. Bir ilişki gerekli. Hatta öyle birileri evlenmek gerekeni. Bir yerden sonra kısa süreler hep aynı. İlişki hep aynı. Kaprisler, yalanlar, beklentiler... özünde aynı. E ne yapmalı uzuuuuun süreli ilişki yaşamalı zaman geldi geçiyor, yaşlanıyoruz falan filan...ya da yalnızlığın alışkanlığı, genel geçer ilişkilerin devamlılığı dur diyene kadar. Neye ihtiyaç varsa o olacak zaten gelen kişi.

Sevgilin var belki, anlık durumun özeti: alıştın, ilk gün değilsiniz. Görüşeceğiniz zaman kalbiniz oynamıyor artık yerinden. Sorun mu? bilmem. Belki değil "olur öyle"dir galiba gereken. Zamanlar geçiyor oluyor öyle. Ama istemeseniz de bir ayrım geliyor sonra: tamam mı devam mı? Bu sorunun yanıtı çoğunlukla aşkla açıklanamıyor işte belirli bir zamandan sonra.

 
Senaryo 1: Tamam dersin ceketi alır ve gidersin. Gittiğinde kalana zordur. Büyük ihtimal aşkından değil ama ego yetmezliğinden can çekişiyordur. Zor olsa da taşın altına elini soktun. Ne oluru bilmeden gittin hatta başka birininde ne olacağını da bilmeden. Ve giderken ya da kalırken arkada, bir tek şey biliyorsun şu an. Artık hayat tek porsiyon, daha türkçesi herşey artık başka bir şey. Korkuyorsun onca zamanın alışkanlığı kalmış gerinde.

Senaryo 2: E devam dedin, gidelim evlenelim hatta. Neden mi dedin? Birkaç düşüncem var senin de olduğu gibi. Düzen bozulmasın, yeni bir hayatın zorluğu, herşeyi baştan yapmaya çalışmak...ya da aşk -kaldıysa hala- bunu en sona yazdım nedeni de sensin tabii ki, sen aşkın için kaldın tabi ki... Züğürdün tesellisi. Ve insan gerçekten adaptasyonu en yüksek canlıdır. Her duruma şarta uyum sağlayabilir. Sen de sağlarsın. Yaşadığına öyle bir inandırırsın ki kendini 3 çocuktan sonra dahi anlamazsın. Arada ayılanlar da olur. Boşanma denilen (malzemeler: 1 adet avukat. 2 adet şahit. 1 adet Tek celselik hakim). Ya da kaçamaklar var, yine taşın altına elini sokmadan devam edilen... Ha pardon bir de aşk var. Al sana güzelce hazırlanmış bir yaşlanma reçetesi.
Demeye çalıştığım... Hep böyle değil belki, aşk da vardır bir yerlerde... illa vardır. Ama inandığım zaman neyi gerektiriyorsa onu yaptığın. Beş yıl önce hayatında olan bu vakit olsaydı yanında; belki de oydu doğru bulduğun kişi. Kaderin işleyişi farklı benim anladığım. Genel olarak su akıyor ve yolunu buluyor. Bizim verdiğimiz dahiyane kararlar değil belki de hayata yön veren. Zamanlama sadece. Doğru zaman ve doğru yer belki de..